Hicri 719, Miladi 1300 yılında Selçuklular devrinde yapılmıştır. Cami dıştan 120 metre kare olup tamamen taştan ve 120 cm kalınlığında duvarla inşa edilmiştir. Ancak inşaatta kesme değil doğal taş kullanılmıştır.
İç mekânların cemaat için net alanı 61 metre kare ve 81 kişiliktir.Cami kapısı eğilmeyince girilmeyecek yüksekliktedir.Caminin ana kubbesi köşelerdeki 4 çeyrek ana kubbenin üzerine oturtularak yapılmıştır.Minaresi ahşaptır. Günümüze kadar kubbenin dış örtüsü ve minaresi bir kaç kez tamir görmüştür. Cami kapısı üzerinde bulunan orijinal kitabesi Arapça ve Farsça yazılmış olup, kitabede Şeyh Muharrem ve Şeyh Mahmut hayrına yapıldığı yazılır. Camiye sabit gelir için Ömerli Köyü yakınlarında vakıf arazisi de varmış ama zamanla kaybolmuş.
Kayı Köyü ve çevre köylerinin (Güney, Aşıklar, Kırışlar, İkikavak) halkı caminin bir gecede yapıldığına inanırlar. Kayı ve civar köylerde yaşayan halk yakın zamana kadar
“Kayının camisi çarpsın ki…” diyerek yemin ederlermiş. Çevre köylerin erkekleri ise Cuma namazı için mutlaka Kayı Köyüne giderlermiş.
Cami hakkında birkaç efsane vardır. En yaygın olanı şöyledir. Peygamberimiz Hz. Muhammed “İstanbul’u fetheden asker ne güzel askerdir” diyerek İstanbul’un fethini vasiyet edince Arap hükümdarları her yıl İstanbul’a bilgi toplamak için adam gönderirlermiş. Bu kişiler genellikle dervişlerden olurmuş. Aylar süren yolculuklarında Ilgaz güzergâhını kullanırlarmış. Yine bir yıl İstanbul’a giden Şeyh Muharrem ve Şeyh Mahmut isimli iki dervişin yolu Kayı Köyüne uğramış. Kayı köyü o zamanlar Oğuz Türklerinin Kayı boyundan göç eden Türklerin oturduğu beş-altı haneli küçük bir köymüş ve camisi yokmuş. Dervişler köylülere niçin camilerinin olmadığını sorunca,
beş-altı haneyiz şu sıralar ihtiyaç az, imkanımız da yok demişler. Dervişler ne olursa olsun Müslüman bir köyde cami olması gerektiğini söyleyince köylüler yakında yaparız diyerek dervişleri uğurlamışlar. Ama yine yapmamışlar. Dervişler de olayı takip için dönüşte yine köye uğramışlar. Caminin yapılmadığını görünce de yine köylüleri ikna etmeye çalışmışlar. Köylüler yakında başlarız diyerek dervişlerin gitmesini beklemişler.
Durumu anlayan dervişler topladıkları bilgileri memleketlerine arkadaşları ile göndererek köyde kalmışlar.Ancak bütün çalışmalarına rağmen köylüyü cami yapımına ikna edememişler.
Köy halkı bir gün sabaha karşı gün doğarken Ilgaz Dağlarından gelen kağnı gıcırtıları ile uyanmışlar.Pencerelerinden bakınca gördükleri manzara karşısında şaşırmışlar. Şeyh Muharremle Şeyh Mahmut kağnı arabalarına geyikleri koşmuş tomruk ve taş çektiriyorlarmış. (İsimler değişik olmakla birlikte Yer Kuyu Tekkesi ve caminin de yapımında geyiklerin kereste çektiği efsanesi vardır.) Sadece ikisi çalışarak ve yardım istemeden camiyi bitirmişler. Köylü olaylar karşısında dervişlerden utanarak onları memleketlerine göndermemişler. Halen Şeyh Muharremin mezarı caminin yanındaki türbede, Şeyh Mahmut ise köylüye kızdığından mezarının Kayı köyünde bulunmamasını vasiyet etmiştir. Atkaracalar’daki türbeye gömülmüştür. Kayı köyünün girişindeki türbede ise Şeyh Davut’un oğlu ve kızının mezarları bulunmaktadır.